DIŞ POLİTİKA
Ülke içinde bu tarz bir üsluba alışkındık da, başka ülkelere hitaben yapılan aynı tarz konuşmalar garip geldi bizlere. Amerikan Meclisinden sonra, İsveç Meclisinde de Ermeni tasarısı ile ilgili oylamadan sonra sayın Başbakanımızın üslubu değişti ve adeta bir muhalefet iktidar arasında geçen konuşma üslubuna büründü.
Sözde Ermeni soykırımı ile ilgili diğer ülkeleri eleştirirken, kendi ülkemizde yaşayan Ermenileri ortaya sürüp, bende ülkemdeki Ermenileri geri gönderirim tarzı bir yaklaşım dış ilişkilerde hiç de istenilir bir yaklaşım olmadı.
Öncelikle bu insanların yasal olmadan bu ülkede yaşamasına izin veriyorsak, böyle bir durumda onları geri gönderirim demek, bu insanları elinde koz olarak tutmak olmuyor mu? Bir ülke Başbakanı’nın ülkesinde yaşayan insanları anlaşma ve uzlaşma zemini olarak ileri sürmesi ne derece doğru? Böyle bir konuşma tarzı diğer ülkelerdeki imajımız ve bu insanlardaki güvenilirliğimizi ne derece etkiler hiç mi düşünülmüyor?
Son dönemlerde iç politikada oluşturulan uzlaşısız ortam ve oluşturulan konuşma tarzının aynısı dış politikada da uygulanıyor. Küstüm, bıraktım, gönderirim tarzı yaklaşımlar sergileniyor. ‘Sen bana karşı oylama yaptın, büyükelçi mi çağırırım’ ‘beni az konuşturdun bir daha buraya gelmem’, ‘bana karşı oy kullanırsan bu insanları gönderirim’ Hep aynı tarz küskünlük ve karşı misilleme atakları. Küskünlük yaptığımız ya da misilleme taktiği uyguladığımız insanların bunları önemsediğini ya da tutarlı bir tavır olarak yorumladığını sanmıyorum. Özellikle ‘ben de o insanları gönderirim’ dediğiniz insanların, bu politik süreçle hiç ilgisi yoksa ve aslen mağdur durumda bulunan insanlarsa, dünya önünde bir milletin fertlerine karşı girişilen bir haksızlık durumu sözkonusu olmuyor mu sizce?
Bu misillemelerin nereye varacağı merak konusu. Hangi ülkeyle anlaşmazlığa düşersek, o konuyla ilgili bir karşı atak formülü geliştirmemiz gerekiyor. Oyun sahasını terkedip, biz bu ülkeyle oyun oynamıyoruz, yeni bir oyun arkadaşı bulacağım diyerek karşı tarafı küstürmemiz gerekiyor. Niye oyundan hep biz çekilelim ki, biraz da onlar küsüversin.
Soğukkanlı ve sağduyulu bir dış politika uygulayamadığımız sürece haklıyken, haksız olmaya devam edeceğiz. Yıllar öncesinden çözüm bekleyen tarihi anlaşmazlıkları, bilimsel ve soğukkanlı yaklaşımlarla çözmeye çalışmak yerine; misilleme taktikleriyle çözmeye çalışırsak da, daha ağır ve kaldırılamaz misillemelerle karşılaşma olasılığımız yüksek olacaktır. Üstelik tüm ülkeyi temsil eden dış politikanın bu tavrı bireyler olarak bizlerin uzlaşıcı ve bütünleşmeci tavrını gölgede bırakacaktır.
Olayları yüzeysel yaklaşımlarda bırakıp, hiçbir işin iç yüzünü anlamaya çalışmama ve duygusal fevriliklerle her şeyi sürüncemede bırakma huyu, toplum olarak bizleri problemleri çözemez hale getiriyor. Problem var, fakat problemin çözümünde objektif bir bakış açısı yok. Yanıt tek, çözüm yöntemi, yaranın kabuğunu sıyırıp, kanatmaktan başka işe yaramıyor. Yarayı derinden tedavi eden ve vücudu baştan yenileyen bir tedavi yöntemine geçmediğimiz sürece ne içteki problemler ne de dıştaki problemler çözüme kavuşur. Ancak omuz sallayan ve birbirine küsen insanlar ülkesi oluruz o kadar.