BU ÜLKENİN İNSANLARI
Artık haberleri izlemek, gazeteleri okumak ne kadar zor gelir oldu bu ülkede. Sürekli cinnet geçirenler, intihar edenler, yeni doğan çocuklarını yok etmek için işbirliği yapanlar, en yakınlarının çocuklarını kaçırıp eziyet edenler, şantajlar, karalamalar, pusu kuranlar, tartışmalar, kavga edenler, patlamalar, kazalar. Toplumsal bir cinnetin, toplumsal bir arenada yaşanan izdüşümleri. İhtiyatsız bir yaşamın güvencesiz varoluş hikayesi.
Sanki yaşadığımız topraklarda bir delik açıldı da, büyüdükçe büyüyor. Sanki ana boruda bir gaz kaçağı var da, bütün küçük borularda delinip gaz kaçırmaya başladı. Ana boru patladı patlayacak. Nereyi yamamaya kalksanız, hangi deliği kapatsanız, bir sonraki delik açıkta kalıyor. Ne eliniz yetişiyor kapatmaya delikleri, ne kolunuz. Bir de siz kapattıkça delikleri, birileri elinde bir iğneyle habire delik açıp duruyor. Bir türlü de yakalayamıyorsunuz elinde iğneyle kaçanları.
Sonu gelmez felaket senaryoları, sonu gelmez bir uzlaşmazlık. Yapıcı, geliştirici, ileriye götüren ve insanların daha güzel bir hayat için düşünmeye fırsat bulacağı tek bir boş günü kalmamış. Her şey öyle büyük bir yük oluvermiş ki insanın üzerinde; ne tatiller, ne güzel havalar, ne de doğanın yemyeşil örtüsü bu yükü alamıyor omuzlarımızdan.
Başka ülkelerde başka hayatlar, bir sanat eserini, yeni bir müzik yapıtını, ya da bir kitabı tartışırken; biz hangi bavuldan hangi plan çıkacak diye elimiz kulağımızda bekliyoruz. Başka ülkelerde birileri, bilimsel bir buluşun son deneylerini gerçekleştirirken; biz bu sefer kimin hakkında hangi sözler söylenmiş, ne iddia edilmiş diye merakla bekliyoruz. Başka ülkelerde insanlar dünyayı gezme planları yaparken; biz maden ocaklarının kapısında can pazarlarındayız. Dünyanın bir yerlerinde sabahlar, sabaha özgü sakinliğiyle ve cıvıltısıyla başlarken; bizim ülkemizde çığlıklar, kavgalar ve sorularla başlıyor.
Bir an olsun durmak ve yukarıdan bakmak olaylara öyle zor ki bu ülkede. Bir an olsun iç huzuruyla, yaptıklarınla ve yapacaklarınla gurur duyarak bakabilmek hayatına, birden nasıl anlamsızlaşıveriyor. Çünkü her başarı, her güzellik, her ufak ayrıntı önemsiz kalıyor yaşananların yanında. Birleri günlerdir sokaklarda yatıp kalkıyor ve sen bir şey yapamıyorsun; birileri aylardır cevap bekliyor sen cevap veremiyorsun; birilerinin hayatı sebepsizce soluyor ve sen yardım edemiyorsun. İşte o zaman başarıların, kendi iç dünyandaki küçük mutlulukların, seni mutlu etse de, bu mutluluk çok kısa oluyor ve huzur veremiyor bir türlü. Öyle çok yükü var ki bu ülkede insanların, çek çek azalmıyor. Git git bitmiyor. Bazen umut dolsa da insan bazen de böyle karamsar kalabiliyor…
(Bu arada Güneş Gazetemizin 22 Şubat kuruluş yıldönümünü kutlar, daha nice yıllar dilerim. Her görüşü, her haberi, her duyguyu aynı mesafede ve aynı objektiflikle verebilen; tamamen birbirinden farklı düşünen insanları, aynı yazar kadrosunda ve aynı çatı altında yıllarca ve hoşgörüyle bir arada tutmayı başarabilen ve tarafsızlığı sözde değil, gerçekten başarabilen ender gazetelerden biri olan GÜNEŞ GAZETESİ’ni canı gönülden kutluyor ve mensubu olmaktan mutluluk duyuyorum.)