POLLYATES
Tarihin en büyük ve en ünlü filozoflarından Sokrates günün birinde tutamamış yine o koca çenesini. “Kral çıplak” diye haykırmış. “Kral Midas ‘ ın eşek kulakları var” diye avaz avaz bağırmış. Öyle ya sana ne ta karşı kıyıdaki Frig kralının kulaklarından be adam.
Velhasıl almış götürmüşler Sokrates‘i sofistti epiküristti falan demeden yakalamışlar tenhada, çökertmişler ıssıza. Bir de haklı olduklarını kanıtlamak için medeni toplumlar ya kendileri, yargılayalım bari demişler. Keza ünlü düşünür, büyük insan James Cameron‘ın da dediği gibi birini yok etmek istediğinizde onu düşman göstereceksiniz ki olayınızı meşru kılıp amacınızı haklı hale getirebilesiniz.
Keza öyle de olmuş. Sokrat ünlü Savunması ‘nı bile kaleme almış ama nafile. Düşünen adam sevmez, Rodin bilmez birileri kesmiş Sokrat‘ın cezasını. Derken davalı Sokrates, davacı Sokrates, davalardan yorgun düşmüş yine bizim Sokrates mahkum olmuş idama. Tam baldıran zehiriyle ölüme götürüleceği sırada karısı başlamış ağlamaya. Sokrat sormuş Babam ve Oğlum filminden taze çıkmış gibi duran hanımına neden ağladığını. O da “haksız yere ölüme götürülüyorsunuz onun için ağlıyorum efendim” deyince Sokrates “hanım hanım” demiş. “Haklı yere ölüme götürülsem daha mı iyiydi?” diye lafı yapıştırmış.
Sokrates ölüme böyle götürülürken tarihin ilk düşünce suçlusu olarak da tabletlere, papirüslere geçmiş. Keza o zamanlar Sokrates gibilerini koruyacak bir HSYK da yokmuş. Danıştay, Yargıtay gibi tem(y)iz eller operasyonu yapacak üst merciler de bulunmuyormuş. Yürütme, son derece köhne olan seçim sistemindeki aksaklık, yönetimdeki liyakat eksiklikleri, kadrolaşma ve zafiyetlerden dolayı yasamayı da ikisi bir arada tadında idare ediyormuş. Makam odası basıp meclis başkanına sert üslup takınanı da var mıymış bilinmez ama kral Hüsnü Şenlendirici kabilinden kendi çalıp kendi oynuyormuş.
Ama o da yetmemiş olacak ki yürütme erki, gözü çıkmayasıca Sokratesleri bir bir baldıran zehirine bulayacağı , tam anlamıyla kainatın hakimi tadında en azından kendi coğrafyası ya da diğer bir deyişle Misak-ı Milli sınırları içerisinde Masters of the Universe olabileceği, 14. Lois ‘ in devlet benim düsturunu tam manasıyla yansıtabileceği, son halka olan üçüncü erk yargıyı da ister olmuş. Halkı da elfler, orglar, uruk hai ler, hobbitler şeklinde bölmüş ilk iş. En yakın rakipleri Spartalıları alt etme babında aklı üç çocuktan ve Lidya parasından başkaca bir şeye çalışmayan ve de atinayı borçlandırmak dışında başkaca da somut bir icraatı olmayan Atina hükümeti bir de eskinin boğazlar meselesinden hallice yüzük meselesi çıkarmış ortaya ilk iş. Bir gün elf açılımı, ertesi gün hobbit saçılımı derken, alem set halinde 24 ayar takıları götürürken halk bir yüzüğün peşinde telef olmuş gün be gün. En kıymetlimizi onurumuzu çalmışlar ama yüzük derdine kimsenin haberi bile olmamış. Sokrates de arkasından adları Atina cadde ve sokaklarını süsleyen olmadı çeşitli operasyon ve soruşturmalarda arzı endam eden takipçilerini kapsayan uzunca bir liste bırakmış. Keza düşünce mahpus damlarına o dönem de öğüt vereni şimdiki gibi pek bir çokmuş.
Atinalılara da “ey Olimpos dağının tepesinde arzı endam eden yeri göğü inleten yüce Zeus, biz Atinalılar çıkmamıştık patika yollara, obalara, kırlara hatta o karlı ovaya, sanırsak yenik düştü her şey zamana ,biz büyüdük de ondan mı kirlendi acaba dünya” demek ile bir de ölüme haklı yere gitmek yerine haksız yere gitmeye şükretme hali kalmış.
Sokrat ile hanımının da bir çocukları olmuş. Rivayet o ki onun adını da Pollyanna koymuşlar. Gökten de üç elma düşmüş. Gandalf yakalamış, Saruman yemiş, Sauron da hani bana hani bana demiş.Atinalılar erememiş muratlarına ama bir çıkan bulunmuştur elbet kerevetlerine.