BU BİR KURGUDUR
BU BİR KURGUDUR
Bu haftaki yazıma İtalo Calvino’nun “Karakoyun” adlı öyküsünden ilginç bir alıntıyla başlıyorum.
Herkesin hırsız olduğu bir ülke varmış… Gece olunca insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alıp komşularının evlerini soymaya giderlermiş. Ne gariptir ki; soygundan sonra evlerine döndüklerinde kendi evlerinin de soyulmuş olduğunu görürlermiş.
Bu soygun işi sürekli böyle olsa da, yine de herkes çok mutluymuş. Çünkü herkes birbirinden çalıyor ve hesaba göre kimse kaybetmediği için, bu dolaşım son kişi ilk kişiden çalana kadar bu şekilde sürüp gidiyormuş.
Bir gün nasıl olmuşsa dürüst bir adam ortaya çıkmış. Dürüst adam gece olunca diğerleri gibi eline maymuncuğunu alıp soyguna gitmektense, evinde oturup kendi işiyle meşgul olurmuş. Bu da, diğer soyguncuların canını çok sıkıyormuş. Çünkü dürüst adamın gece ışığı yandığı için bir türlü onun evini soyamıyorlarmış.
Bu durum bir süre böyle devam edince ahali konunun açıklığa kavuşmasını ister. Ve dürüst adamı sorgularlar. “Çalışmadan yaşamak senin tercihindir. Ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya da hakkın yoktur.” diye itham ederler.
Bunun üzerine dürüst adam geceleri evinden çıkmaya başlar ama hiç bir şey çalmaz. Evine döndüğündeyse evini hep soyulmuş olarak bulurmuş.
Dürüst adam soygun yapmadığı için diğerlerine göre giderek fakirleşirken, soyanların zenginleştiği bu ortamda yine de çalmak istememiş.
Gel zaman git zaman zengin soyguncular işi daha da ileri götürerek kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Tabi ki; bu anlayışla zengin fakir ayrımcılığı çoğalınca, bu sefer de mallarını korumak isteyen zengin soyguncular, yaşadıkları ülkede polis teşkilatı ve hapishaneler kurdurmuşlar.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra artık kimse soymaktan ve soyulmaktan tek bir söz bile etmemiş.
Ancaaak… O başta bahsi geçen dürüst adama ne mi olmuş? İşte o tek dürüst adam daha işin başında açlıktan ölmüş.
Bu öyküden çıkartacağınız yorum ve kıssadan hisse sizde kalsın.