YORGUN SAVAŞCI
Her kayıp bir acı anlatır. Malum kaybetmek, kelime anlamı itibariyle sahip olunan bir şeyden gönülsüz, rıza dışı vazgeçiştir bir yerde. En çok da savaşçılar kaybeder. Özellikle de yorgun olanlar, kim bilir belki de kaybın nedeni bizatihi bu bahsi geçen yorgunluktur.
Çılgın bir Türk her açıdan savaşçıdır. Onun için zoru başarmak anlık iken , imkansız olan haliyle biraz zaman alır. Çünkü ister istemez her Türk asker doğar. Zaten ay akşamdan ışıktır, hüküm de bayağı bayağı artık o ne demekse böyle bildiğimiz şimşirden kaşıktır. Bizim savaşçı yorgun olamaz. Kemal Tahir dese bile olamaz. Halit Refiğ filme çekse dahi yine vuku bulamaz. Çekilen filmler bakın şu yumurtaya can veren Rabbımın işine , ya yanlışlıkla aniden arşivlerden kaybolur ya da kendiliğinden yanıverir alimallah.
Velhasıl savaşçının yorgun olanı cephede de, cephe gerisinde de her daim düşer, düşmeye mahkumdur. Tıpkı ünlü yönetmen Halit Refiğ gibi. Rahmetli vefatından önce eşine Türkiye ‘nin son dönemki haline çok üzüldüğünü söyler. Acaba memleket güllük gülüstanlıkken, kriz hazır teğet falan geçiyorken, kuş sesleri obalara yayılırken Halit Refiğ‘i bu denli üzen ne olmuştur?
Belki emeklilerin yüzde onunun eti görmediğidir onu bu kadar etkileyen. Fransızcasını bilememekle birlikte çözüm vatandaşın et, ekmek bulamıyorsa pasta yemesinden ibarettir oysaki. Belki de yüksek yargı organlarının kararlarının amiyene tabirle takılmadığı, onun yerine ulemaya sorulmaya çalışıldığı bir anlayış yıldırmıştır Refiğ‘i. Acaba konu aynı tezgahta aynı iplik ve fakat farklı desenle işlenen Ermeni ve Kürt sorunları olabilir mi? Basit oy hesapları ile yapılan içeriği belirsiz açılımlar pek açmamıştır belki ustayı. Bir ihtimal devletteki yozlaşma, kadrolaşma, beceriksiz iktidarlar kahretmiştir onu. Sözde bağımsız, özde karamürsel sepetinden hallice alalade amerikan mandası olmamız gerçeği üzmüştür bir diğer ihtimal. Keza memleketin bu denli lavabo tıkanıklığı varken ona da dertlerden dert beğenmek kalmıştır besbelli.
Ama bunca yılın ustası Halit Refiğ mutlaka bilir ki asıl kanını akıttıklarında değil umudunu tükettiklerinde ölür insanoğlu. Bu akış bir yana, ölümün de ötesinde işin içinde bir nevi CSI Miami tadında cinayet de vardır. Keza herkes elbet öldürür sevdiğini ama o herkes öldürdü diye ölmez. O bir tek umudu son damlasına kadar bittiğinde ölür. Belli ki yorgun savaşçı da umudunu tümüyle kaybetmiştir.
Davalının da davacının da bir garip vatandaş olduğu bir ülkede celselerden yorgun düşmek de hayatın doğal akışı içinde oldukça olağandır. Keza Halit Refiğ bir tek bilmez ki bu anlamsız saçma sapan düzen içerisinde Sezen Aksu‘nun sözleriyle resmen kıskanır bazen insan bu dünyadan basıp gidenleri. Sonuçta kimine yorgunluk, kimine sadece duvardaki basit ve çaresiz tuğlalardan biri olma sıfatıyla kıskanmak ile bir de esmer günler düşer promosyon niyetine.