İYİLİK Mİ, KÖTÜLÜK MÜ?
1939 yılı, Ocak ayı, bir kış günü, kar yağıyor. Yalıköy Irmağında kar suyu 50 cm yükseklikte, sel halinde denize akmakta. Ben dere kenarında elime bir uzun saplı kanca aldım. Akan selden odunları çekerken, sele kapılmış küçük bir çocuk gördüm. Kancayı takmadım, hemen suya atladım ve çocuğu yakaladım. Su ikimizi denize sürüklemekte. Ben bazen düşüyorum, ayağım yere değdiği zaman kalkıyorum. Çocuk dört yaşlarında ben de onbeş yaşındayım. Tam 100 metre sürüklendik. Nihayet kenara çıktım. Çocuk omuzumda gelirken annesi geldi, çocuğu aldı, gitti. Sonradan çocuğun Yalıköy Mersünnü mahallesinden olduğunu 200 metre yukarıda bulunan ağaçtan uzatılmış dal köprüden düştüğünü öğrenmiştim. Geçim icabı gurbete çıkmıştım onlar da samsun’a yerleşmişler.
Aradan tam 70 yıl geçti. Yalıköy’de evimin önünde oturuyorum. Yanıma bir adam geldi. Selam vermeden başıma dikildi dikkatle bana bakıyor. Ben de neyime bakıyorsun dayı tanıyamadın mı dedim. O da bana sen seyfettin misin dedi. Evet niye sordun dedim. Bana sen iyi bir adam değilsin , beni niye kurtardın dedi. Sen de kimsin, ne kurtarması deyince, bana 4 yayında iken ırmağa düştüğünü, boğulurken benim onu kurtardığımı söyledi. Sen beni kurtarmasaydın ben bu sıkıntıları çekmeyecektim dedi. Hasta olduğunu, 70 yıldan beri geçim sıkıntısı çektiğini anlatmaya başladı. Be de zaten hastaydım, moralim bozuldu. ben de ona , be adam Allahın selamını vermedin, yanımda oturmadın, hal , hatır sormadın, çayımı içmedin, sen ne demek istiyorsun, ben senin hayatını kurtarmış isem, önce teşekkür etmesini bil, öğren ondan sonra gel dedim. O gidiş gitti.
İşte böyle adamların da var olduğunu bilmeliyiz. Bu kişi halen Samsun’da yaşamaktadır.