YAĞMACILIK İYİDİR (!)
Bu sıralar iftar saatlerini huzur içinde geçirebilmek imkânsız…
İstanbul ve çevre illerde meydana gelen sel felaketinin boyutlarını hepimiz biliyoruz.
Olay zaten yeterince acı verici… Buna bir de habercilerin haberi yapış tarzı eklenince ekran karşısında yemeğinizi yerken boğazınız düğümleniveriyor.
Yemeğinizden bir kaşık aldınız. Onu çiğneyip yutmaya çalıştığınız esnada ekrana bakıyorsunuz.
Ve bir anne…
Çocuğuna koşarak yaklaşıyor, sıkarcasına boynuna sarılıyor.
Gözyaşları içinde haykırıyor: “Seni öldü sandım”
Şimdi gelin böyle bir sahne karşısında yemeğinizi yeyin bakalım.
Çarşamba sabahı her zamanki gibi kümese benzeyen kapalı araçla iş yerine gitmeye çalışan yedi genç kadın, araçtan çıkamadıkları için sel suları hayatlarına son veriyor. Yaşları yirmi otuz arasında...
Daha hayatlarının başındalar… Hangi umutlara yelken açmak için çalışıyorlardı; kim bilir…
Bunları gördükten sonra huzur içinde, başkalarını düşünmeden bir iftar saati geçirmek mümkün müdür?
Manzarayı hepiniz gördünüz.
Elbette bu noktada habercilere bir şey dediğimiz yoktur. Haber beklemeyeceği için görevlerini yapacaklardır.
Her doğa felaketinden sonra alt yapımızın bütün çıplaklığı ortaya çıkmaktadır.
Aslında alt yapıda durumumuzun parlak olmaması beni çok da şaşırtmadı. Çünkü bu zafiyetimiz öteden beri biliniyor.
Fakat bilemediğimiz; sel sularına kapılan çeşitli eşyaların peşinde koşan insanlarımızın karakterlerindeki alt yapı eksikliğiydi.
Ömrünün kırklı yaşlarını sürdüren yetişkin bir kişi olarak artık şöyle mi düşünmeliyim yoksa?
“Bu güne kadar bize yağmacılığın kötü bir şey olduğunu öğrettiler. Oysa yanlış öğretmişler. Çünkü İkitelli’deki selde bazı insanlar yağmacılık yaptılar. Hem de gururla… Utanmadan ve sıkılmadan… Demek ki; aynı şeyi ben de yapsam doğruyu yapmış olacağım. O zaman buradan sesleniyorum: Ey arkadaşlar; yağmacılık o kadar da kötü bir şey değilmiş. Aslında bir meziyet ve faziletmiş. Ben de bunu yeni anladım.”
Bu saçma cümleleri akla getirecek kadar, ahlaksızlığı normalleştirmeye başladıysak koy verin sarhoşu kendi yıkılsın.
Böyle durumlarda düşmanın ayrıca gelip size savaş açmasına gerek yoktur. Çünkü düşman ve düşmanlık benliklere girmiştir artık…
Bu aralar “açılım” yapıp duruyoruz. Hem çeşit olur. Bunların arasına bir de ahlaki açılım koymak gerekir.
Mesela şöyle bir ifadeyle işe başlanabilir. “Bundan böyle ahlaklı ve doğru dürüst kişilere hiçbir şey denmeyecektir. Vallahi de denmeyecektir, billahi de denmeyecektir…”
Ahlaklı insanların faziletlerini sergileyebilecekleri bir ortam olduğunu düşünsenize…
Sizce bu aşamadan sonra başka açılımlara ihtiyaç duyulur mu?
Ülkenin en büyük sorunları listesinde şu üç unsur herkes tarafından bilinir: İşsizlik, terör, enflasyon…
Aslında yanlıştır.
Bu üçünün temelinde de başka bir şey vardır.
Her şeyi açık açık söyletmeyin bana…
Açılım teklifime tekrar bakınca anlayacaksınız.
İki hafta önce plastik musluk adıyla yazdığım konuyla, selde yaşananlar arasında sizce ne fark var? Lütfen söyler misiniz?
Ben söyleyeyim: Sadece rakamlar farklı… Yapılan işin adı aynıdır.
Selde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.
HOŞÇAKALIN