YENİ ADLİ YIL VE YARGI
Ben diyeyim movi, siz deyin pembe bir yelkenli denize açılmış, her türlü donanıma sahip, bir görüntü; ama ne rüzgar yeterli, ne yelken, ne de personel... Bu muhteşem yelkenli, karada bekleyen bizlere el sallayarak, okyanusun hırçın dalgalarına doğru, şuursuz ve kontrolsüz bir şekilde yol almaya devam ediyor.
İşte yargının bugünkü durumu... Ne binalar yeterli, ne personel yeterli, ne olması gereken yargı bağımsızlığı, ne de... hiçbiri!
İstanbul’da icralarda dosya sayısı ortalama 40.000 lerde, zaman zaman haftada 10.000 dosya açılan icra müdürlükleri var. Dosya koyacak yer yok. Geçtiğimiz haziran (2009) ayında 2010 yılının nisan ayına duruşma günü aldığımız oldu.
Bütün bu olanaksızlıkların yanında bir de “yargı reformu” adı altında, yargının siyasallaştırılması gibi korkunç bir girişim. Anayasamızın temel felsefesi olan erkler (kuvvetler) ayrılığı ilkesine indirilmek istenen darbe... Yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığı ilkesi daha önce siyasi partiler yasasına getirilen değişikikler delinmişti. Yani halkın belirlemesi gereken milletvekillerini liderlerin seçmesi şeklinde. Liderlerin seçtiği milletvekilinin, o liderin yürütmesine karı ne derece bağımsız olacağını hep birlikte görüyoruz. Aynı liderlerin seçtiği milletvekillerinin seçeceği hakimler savunulan Yüksek kurulun ne derece bağımsız olacağını görmek bile istemiyoruz. Dünyada benzerleri olsa da görmek istemiyoruz.
Çünkü benzerlerinin olduğu ülkelerde, sekreterinin ismi yolsuzluğa karışan bakanlar, bürokratlar istifa müessesesini devreye sokarken, bizde kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanmadığı gerçeğini gözden kaçırmamalıyız.