AÇILIMLARLA TESLİMİYET
Onurlu, liberal, muhafazakâr, küresel batı modelinin taşeron siyasetçilerinin kılıktan kılığa girdiklerini gördükçe “Ne adamlarmış bee…” demekten kendimi alamıyorum.
Dinler arası diyalogmuş, Tevrat ittifakıymış, hahambaşılıkmış, patrikhaneymiş derken Kürt açılımı bahanesiyle aynı Frankeştayn batının icat ettiği PKK’nın da iç siyasetimizde tüm ulusumuza hükmetmesi anlaşılır gibi değil… Eğer kendimizi kılıktan kılığa giren bu siyasi sisteme bırakırsak ve bugün içimize kadar giren o kapitalist Vatikanlıların ilkeleriyle yönetilmeye devam edersek gelecek kuşakların bizlere nasıl bir gözle bakacaklarını tahmin etmek pek de zor olmasa gerek…
Evet… Kılıktan kılığa giren taşeron siyasetin, bu milleti etnik ve dinsel haklar bahane ederek teröristler önünde boyun eğmeye mecbur bırakması anlaşılır gibi değil…
Eskiden bölücü faaliyetlerde bulunanların, ideolojik suç örgütleri olduğunu bilirdik. Bugün bu anlayışın birer hak olduğunu aynı devletin ima etmesi nasıl bir doğrudur?
Neymiş de Kürt açılımıymış… Yani Kürtler daha da özgür olacaklarmış…
Ya peki; Türklerin özgürlüğü var mı? Bunları konuşan yok.
Bu gün “devlet ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” sözlerini ağzından düşürmeyenlere inanmayı çok isterdik. İsterdik çünkü bu kavramların içeriğinin boş kavramlar olduğunu dün kendileri söylemişlerse onlara nasıl inanalım?
Diyelim ki; Kürt açılımıyla içeriğini bilmediğimiz bir karanlığa ilk adımı attık… Ya peki; 2003 yılı sonu itibarıyla ülkenin dört bir yanına kurulan ve faaliyet gösteren 21.000 kilise cemaatinin hakları için nasıl bir açılımla, nasıl bir zifiri karanlığa adım atacağımızın hesabı da olmalı…
Öyle ya… 21.000 kilisenin bir ülkede neler yapabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek… Hem nerede görülmüş 21.000 kilise dünyanın hangi ülkesinde kurulmuş ki?
Hani hep Osmanlıyı överler ya… 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşmaları’ndan tek bir laf bile etmezler. İngiliz malları, Osmanlı ülkesinde gümrüksüz satılmaya başlanmış, sanayisi çökmüş, tarımsal üretim tamamen bitmiş, o koca Osmanlı borç üstüne borç alarak gırtlağına kadar batmış…
Peki, sonra ne mi olmuş?
Ülke toprakları inceden inceye satılmaya başlanmış… Bunun bedeli de Kurtuluş Savaşı verilerek binlerce şehit kanıyla ödenmiş…
Bugün de aynı filmi seyreder gibiyiz. Millet olarak etnik ve dinsel açılımlarla meşgul edildiğimizin ve perdenin arkasından AB ve ABD mallarının ülkemizi işgaliyle sanayicisi, esnafı, sanatkârı, üreticisi inceden inceye yok edilip üretken topraklarımızın da yabancı cemaatlere teslimiyetinin tarihi sancısını yaşamıyor muyuz?
Bize sunulan açılımların perde arkası açılımlarla teslimiyet değil de nedir?