BİR EMEKÇİ
BİR EMEKÇİ
Bu hafta bir fındık emekçisinin bana yazıp gönderdiği mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum. Kendisi Karadeniz’in tek ürünü fındık olan bir köyünde yaşıyor. Fakat fındığa uygulanan bu son politikalardan sonra, kendisini iyice çaresiz hissediyor. Üreten ve ürettiğine sevinemeyen, üretmenin hazzını ve gururunu yaşayamayan bir insanın sesi yankılanıyor bu mektupta. İnsanları üretimden soğutan, sosyal devlet olmayı, sadece üç beş kuruşluk yardımlar vererek inanları sadece tüketmeye yönlendirmek olduğunu sanan bir devletin, hala onuruyla dimdik ayakta kalma mücadelesi veren bir vatandaşı yazıyor bu mektubu…
‘ Ben suçluyum! ilk suçum Karadeniz köylerinden birinde doğmak. Benim az çok olan arazim bir fındık harmanı yapacak kadar düzlüğü olmayan engebeli dağ bayır yerler. Yok şikayet etmiyorum, ben yaşadığım yerleri çok seviyorum, ama yaşamak için de yemek, içmek, giyinmek, velhasıl zaruriyet arz eden ihtiyaçlarım var. Eee bunları karşılamak için de arazimize en uygun ürün olarak hatta tek yapılabilecek ürün olarak fındık dikmiş büyüklerimiz. Eh biraz saban dönebilecek yerlere de mısır ekerek temel gıdamız ekmeğe destek sağlamışız.
Ben suçluyum! Çocuklarımı kendi topraklarımdan alın terimle geçindirmek için çaba sarfediyorum. Onlara emeğin, toprağın ve üretmenin erdemlerini anlatıyorum, öğretiyorum. Alın teriyle onurluca dimdik ayakta durup, kimselerden bir şey beklemeden üretip, tüketmeyi gösteriyorum, beleşçilikten kaçınarak.(elden gelen öğün olmaz, olsa da vaktinde bulunmaz) Kendin için, kendin hem vatana hem devlete yük olmazsın uğraş, vatan böyle gelişir diye hala yaşım başım gelmiş de olsa çalışıyor çabalıyorum.
Suçluyum! binlerce aileler gibi ben de büyük bir şehir kenarına gidip, çocuklarımı ne yaparsanız yapın, ama para getirin diye salmadım. Topraklarımıza sahip çıkalım, toprağın verdiğini kimse veremez diye direndim. Bir torba kömüre, iki kilo bulgura sevinip dualar ederek beklemeyelim, bize yakışmaz dedim, çalışmak çalışmak.
Bir yıl emek edip, hatta artık işçi çalıştırmak zorundayım, bir buçuk aydır da ayakta hasatla uğraştım. Bu yıl fındık biraz daha iyi, belki masraftan sonra biraz elimize para kalır diye ümitlenirken, ürünümüz suçumuz oldu. Fındık kaldırılmayı bekleyen sahipsiz cenaze gibi ortada kaldı. Her şeye yüzde yüz zam gelirken, fındık fiyatı aşağıya çekildi. Emekçi, üretici tüccarın insafına terk edildi. Şimdi ben iki buçuk liradan satsam, zaten işçi parasını karşılayamıyorum, bu fındık öyle bir mahsul ki zamanında toplanmasa tane olup arazide kayboluyor. Mecburen işçiyle toplamak gerekiyor. Masrafını karşılamayan ürünü ben ne yapayım. Mecburen tası tarağı toplayıp şehir kenarına gidilecek, bize de yer açın. Ha ben bir de doğulu ve güneydoğulu vatandaşlarımıza karınca kararınca çalışma imkanı sağladım ne yazık ki ben mağdurum!’