TEK ADAM VE HUKUK DEVLETİ
Muhalefet askeri ağzına dolamıştır. Kışkırtıyor gibi...
Ya keşke şu muhalefet olmasa...!
Anayasa Mahkemesi hukuki ve fakat olumsuz bir karar verdiğinde: Yargıçlar halk iradesinin üstüne çıkmaktadır. Bu ülke yargıçların hüküm sürdüğü, demokrasinin ikinci planda kaldığı bir ülke haline gelmiştir. Hukukçular bizi çalıştırmamaktadır.
Ama yapılan bir soruşturmada, hukuk ihlallerini dile getirenlere karşı, (isyan edilen yargılamanın bir parçası olarak) savcılık görevinin üstlenilebilmesi haykırılmaktadır.
Üniversitelerin kalitesi, mensubu olan hocaların yazdığı makalelerin sayısı ile ölçülür. Bir üniversitede ne kadar fazla makale yazılırsa o üniversite, o denli makbul ve saygın bir üniversitedir. Burada güdülen amaç üniversitelerin ülke geleceği için fikir üretmesidir. İşte bu amaçla üniversiteler ülke geleceği için bir fikir ürettiklerinde:
Üniversite hocaları gidip öğrencileri okutsunlar. Üniversite hocaları siyaset yapamazlar feryadı patlamaktadır.
Medya ülkede gördüğü bazı çarpıklıkları dile getirdiğinde: Benim halkım bu taraflı medyayı izlemmelidir. Boykot etmelidir.
Barolar her ülkede hukukun bekçileridir. Tüm olaylara öncelikle hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinin bekası açısından bakarlar. TBB.liği veya herhangi bir baro bu kapsamda görevi gereği bir açıklama yaptığında, baroların ortalığı karıştıran bir kurum gibi görülüp lanse edilmesi....
Daha da özele inelim: Yaklaşık iki yıl üreticinin kurtuluşu için kendi başının çaresine bakmak isteyen Fiskobirlik’in bütün olukları kapatılıp TMO. devreye sokulurken de bana yakın olan yaşasın, benden olmayan ....... (en hafifinden ne olursa olsun) çabasının gösterilmesi...
Bu örnekler bu sütunlara sığmayacak kadar çoğaltılabilir. Benden olan, benimle olan, benim dediğim her şeye evet diyen, bana biat edenler yaşasın. Benden olmayan, bana karşı koyan, benim hoşuma gitmeyen sözler söyleyen, hareketler yapan yok olsun. Bu bir tek adam özlemidir. “Demokrasi ile bana yetki verilmiştir. Öyleyse benim her söylediğim, her istediğim doğrudur. Herkes bana uymak zorundadır.” şeklinde düşünülmektedir. Böyle bir düşünce demokrat bir düşünce olamaz. Yer yüzünde böyle bir demokrasi tarihin hiçbir döneminde görülmeiştir. Gerek kırallık ve gerekse meşrutiyet döneminde bile halkın her kararına saygı duymak üzere seçtiği kişi veya meclisler dahi evrensel hukuk kurallarının sınırladığı bir çerçeve içinde hareket etmişlerdir. Zaten öyle hareket etmek zorundadırlar. Ne yazık ki bugünkü siyasi iktidar, evrensel hukuk kurallarının çizdiği sınırı kabullenememekte, hukuk devleti olmayı başaramamaktadır.