KAVGA
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof Faruk Birtek ‘ Başbakan bu kadar kavga ederse toplum da kavgayı mübah görür’ diyor, dün bir gazetede toplumdaki şiddet konulu söyleşide. Toplumda gitgide tırmanan şiddet eğilimine objektif bir bakış açısı. ‘Balık baştan kokar’ deyiminin bilimsel çevrelerdeki sosyolojik yansıması.
Toplumda siyasi hayatta hiç olmadığı kadar kavgacı bir üslup gelişiyor gitgide. Sorunların çözümü bir yana bırakılıp, daha çok bağırarak, azarlayarak ve kavga ederek olumsuzlukları bastırma yoluna gidiliyor. Hükümet yetkililerimiz sen kimsin, nesin üslubuyla önüne geleni azarlamaktan keyif alıyor. En baş yetkilimiz ise, kavgayı adete yaşam biçimi haline getirmiş. Geçenlerde emekli bir subaya, ‘sen bir defa haddini bil, emekli oldun git kenarda otur’ diyerek susturuyor, partisine ‘AKP’ diyenleri edepsiz olmakla suçluyor.
Hükümet başının yaşlılara ve emeklilere bakış açısını böylece öğrenmiş oluyoruz. Emekliler bir köşede dursun, sesini çıkarmasın, elini eteğini her şeyden çekip, bir köşede vaktinin gelmesini beklesin. Sosyal güvenlik yasaları da zaten verilen haklarla daha fazlasına pek imkan bırakmıyor. Emeklilerin gezip, dünyayı keşfe çıkması gibi faaliyetleri, ya da tecrübelerinden yararlanma imkanları maalesef kabul görmüyor.
Sayın Başbakanımızın partisine ‘AK’ parti demeyenleri de tamamen edep dışı davranmakla suçlamasına ne demeli. Birçok kişi Adalet ve Kalkınma Partisine AKP demektedir. Bu Türkçe’deki kısaltma kurallarına uygun bir açılımdır. Kısaltma ‘bir kelime, terim veya özel adın, içerdiği harflerden biri veya birkaçı ile daha kısa olarak ifade edilmesi ve simgeleştirilmesidir’ ‘AK Parti’ aslında kısaltma kurallarına uygun bir açılım değildir. Tamamen yeni bir parti adıdır. Bir partinin aynı anda iki ada birden sahip olması ve bunu başka türlü kullanılamaz diye diretmesi mümkün değildir. O zaman isteyen AK der isteyen AKP. AKP demenin onları olmadığı gibi göstermesi, iftira atılması ile neyin kastedildiği anlaşılmamaktadır. AKP kötü bir anlama gelen bir kelime dizini değil, sadece ilk harflerin kısaltması. ‘AK parti aynı zamanda temizliği ifade etmektedir, adalet ve kalkınmanın baş harfleri ile ülkeye temiz siyaset getirmektedir’ denilerek parti mensuplarının yüklediği bir anlamda herkesi düşünmeye sevketmek ve herkesi aynı şekilde söylemeye zorlamak demokrasiye tamamıyla aykırıdır. Böyle bir sebepten vatandaşlarının en az %50 sini edep dışı davranmakla suçlamak, hangi demokratik ülkede olabilecek bir olaydır?
Edebi, ahlakı kendi değer yargılarından ve kendi çerçevesinden görmek böyle bir şey olsa gerek. Ahlak ve iç temizliği; kelimelerle, giyimle, kuşamla olabilecek şey midir? Maalesef günümüzde bu bakış açısı öylesine hakim bir alana yayılmıştır ki; ahlakın ve edebin sadece gösterişte ve dış görünüşte olabileceği; yapılan eylemlerin, işlerin, iç dünyanın ve değerlerin tamamen unutulduğu bir devire girmiş bulunmaktayız. İnsanların sadece bir parti adını, şöyle ya da böyle söylediği için, üstelik doğru söylediği için edepsiz algılanması, ülkede tek tip ahlak anlayışına gidildiğini göstermektedir. Benim gibi düşünen ahlaklıdır, benim gibi davranan daha ahlaklıdır. Peki ya diğerleri? Onlar başka türlü düşünüyorsa? Destur! Kimse farklı düşünmesin, farklı olmasın ve olmaya çalışmasın. Ben ne dersem odur mantığı, haklarında isnat edilen suçlar arttıkça daha fazla koltuğa yapışan bürokratlar ülkesi. Suçüstü yakalansa, dublör kullandım diyecek kadar rahat insanların ülkesi. Kul hakkı yemenin, çalmanın, çırpmanın, yanlış işlerin ahlaksızlığa asla sebep vermediği çelişkilerin ülkesi. Tek tipliliğin, tek düşüncenin salgın hastalık gibi yayıldığı, Millet olmaktan ümmet olmaya doğru kayan insanların ülkesi, ailelerin birbirini boğazlayıp öldürdüğü, çocukların çocuk olmadan suçlu olduğu, genç olmadan yaşlı olduğu, gece gündüz uyutulup, gün görmeden geceye karışan insanların ülkesi, bütün bunlar olurken, kimilerinin el üstünde tutulup, kasalarını günden güne doldurduğu insanların ülkesi, Türkiyem! ülkelerin en güzeli, en çilelisi, en bedbahtı…