MASALLAR DA BOZULDU
La Fontaine kıssadan hisse alınacak dersleri ile ünlüdür. Masal nitelikli anlatımı gerçeğin ta kendisidir anlayana, öyle bilir öyle anardık onu. Fakat devir değişmiş zamana uymuştur masallar. Sıkca dinlediğimiz öyküsü şu idi; hatırlanacak. Gelecek kaygısı en önemli saplantıdır karıncada. Gün gelip muhtaç olma, mecbur kalıp el açma düşüncesi yer bitirirdi karıncayı. Yaz sıcağı çalışır, çabalar, alın teri döker, kara kışa hazırlanırdı. Ağustos böceği ise vurdum duymazdı. Gezer, eğlenir, varlığını tüketirdi. Gününü yaşar, yarınını asla umursamazdı. Hal böyle iken, vakti gelince belli ki karınca huzurlu, diğeri tedirgin olacaktı. Masalın gereği buydu. Oysa farklıydı artık La Fontaine. Tuhaf sürüyordu hikayesi:
Yaz tükenmiş, güz geçmiş, kış kapıyı çalmıştı, nihayet karınca idi kapısı tıklatılan ve beklenen ziyaretçi idi ağustos böceği. Karınca başı dik, vakur açıp sormuştu isteğini. Pişkindi öteki. Dertsiz tasasız ve mutlu. Ağzı kulaklarındaydı adeta. Duruma şaşırmıştı karınca. Öte yandan evinin önüne park etmiş limuzin ilişmişti gözüne. Özel şoför ayakta, esas duruş konumundaydı. Saygı ile beklemekteydi patronu. Pek keyifli idi patron. Ağustos böceği karınca kardeş diye başladı söze. “Bir dileğim yok senden, veda etmeye geldim. Fransa’ya gidiyorum, bahara kadar tatil yapacağım. Çekinme lütfen, ölümü gör söyle, dönüşte ne getireyim sana.” Bozulmuş, kahır olmuştu karınca, fakat belli etmeyerek sarin kanlı yanıtlamıştı soruyu. “Sağ ol, teşekkürler ama şu küçük ricamı unutmasadece. Paris’e vardığında hemen La Fontaune’i ara bul, selamımı ilet ve hürmetlerimi sun, en okkalısından.”
Karınca yerden göğe kadar haklıydı...!
Haksız olanı toplumumuz değerlendirdi...!
Öyle değil mi....