Yangın, “Pasaportum Türkiye Cumhuriyeti olsa da yüreği Azerbaycanlı bir adamım”
.jpg)
Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de ticari faaliyetini sürdüren işadamı ve ATİB Başkanı Fatsalı hemşehrimiz Cemal Yangın, “Pasaportum Türkiye Cumhuriyeti olsa da yüreği Azerbaycanlı bir adamım. Çünkü dünyanın her yerinde temsil etme görevim var.” dedi.
Fırsat buldukça Fatsa’ya gelip ailesini ve yakın dostlarını ziyaret eden işadamı Cemal Yangın, gazetemizi de ziyaret ederek gündemle iliği açıklamalarda bulundu.
Güneş gazetesi sahibi ve Başyazarı Ferudun Cumhur Altuntaş’a Fatsa ile ilgili açıklamalarda da bulunan Yangın, “Ordu büyükşehir olduktan sonra senkronizasyon da bir kopukluk olduğunu görüyorum.” dedi.
ATİB başkanı Cemal Yangın yaptığı açıklamalarda şu görüşlere yer verdi: “Azerbaycan benim için Türkiye demek biz ülkenin kuruluşundan fotoğraflı bir ülkeyi daha doğrusu şöyle ifade etmek lazım bir ülkenin kuruluşuna şahitlik ettik. Benim geçmişte bir büyükelçim Azerbaycan’daki Türkiye’nin büyükelçisi ülkenin yeni kurulduğu yıllarda sıkıntılar çok oluyor. Nasıl yeni kurulma ülke 80 yılında Ruslarla beraber yaşamış, Rusya İmparatorluğu Sovyetler Birliği dağılmış, dağıldıktan sonra ülkeler yeniden düzgün olmuşlar, yeni bulunan ülkeler böylece yeni kurum yılları 25.yılı. Mesela ben bunun 23 yılına şahidim. O gün büyükelçim şöyle söyledi.
- Cemal bey sen çok şanslısın.
-Nasıl efendim dedim.
Dedi ki, İnşallah bir gün ömrün uzun olur yaşlanırsın televizyonlar, kitaplar, yayınlar anlatır. işte Azerbaycan şöyle Azerbaycan böyle der. Sizde bastonunuzu elinize alırsınız öyle değildi, bu böyleydi dersiniz dediğiniz şey herhangi birisinin sosyal veya siyasal hayatına değil bir devletin hayatına parmak basıyor ve onun şahitliğini yapıyorsunuz. Dolayısıyla bu büyük nimeti kaçırmayın dedi. Hakikaten ben sonra düşündüm ki gözümün önünde bir devlet kuruldu dedim. Kendimi biraz gözlemci hissediyorum. Öyle bir eğitimim olmasa da, bir iş adamlığı geleneğinden geldiğim için dedemden babamdan bir iş adamlığı geleneği geldiğim için başarıya giden yolların ve başarılı insanların hep takip ederim, hepsini tebrik ederdim gıpta ederim, sevinirim. Hatta bazen illegalleri bile. Eğer o insan öldürmüyorsa, insan ticareti yapmıyorsa bunu bile tebrik ettiğim zamanlar olmuştur. Neden biliyor musunuz. İllegal yapmak legal den zordur. İllegal çok büyük takip ister. Azerbaycan’da ben üniversitede okurken şöyle bir söz olmuştu. “Ben yalanı yönetebilecek kadar zeki değilim” demişti bir arkadaş. Yalanı yönetmek çok büyük zeka ister. Sonra ben bunu hayatımda düstur edindim.
FATSA BENİM DOĞDUĞUM ŞEHİR
Türkiye benim doğduğum şehir Fatsa. Beni yetiştiren beni bir iş adamı hürriyetiyle veya Azerbaycan’da sosyal sivil toplum örgütünün başında olmak gibi bir göreve getiren aslında benim toprağımdır, memleketimdir. Benim burada gördüğüm dostlarım büyüklerim amcalarım katkılarıdır, onların örnek çalışmalarıdır. Mesela ben planlamayı, iş adamlığını, ihracatı babamın tezgahında öğrendim. Babam nereden öğrendi? Babam da büyüklerinin yanında öğrendi. Hatta bir gün babamla rahmetli genç Ahmet amcanın bir lafı olmuştur. Babam bir gün erken kalkmış gençlik yaşında iskele başında yürüyormuş. Ahmet amca rastlamış ona. Ne yapıyorsun burada? Demiş. Babamda geziyorum abi diye cevap vermiş. Nasıl geziyorsun, işi olan adamın burada işi olmaz. İşini kaybedenler burada sabahları gezerler demiş.
GAENÇLERİMİZ TABYA BAŞINA ÇITIYORLAR
Gençlerimiz ve genç kuşaklarımız spor yapmak için tabya başına çıkıyorlar. Yani bu ne demek? Bunları birleştiren bir ruh olması lazım. Fatsa mesela. Ben isterim ki, Fatsa’nın içinde şu Mustafa Kemal Paşa mahallesindeki biten caddeler gibi yürüyüş yolları olsun, bisikletle gezelim. Sanıyorum çok büyük bir şey istemiyoruz.. Bu belediye ye çok büyük bir maliyet getirmiyor. Şu anda yayaya ait 3-4-5 metreye yakın yaya kaldırımı tek yönlü yollarda ve yaya kaldırımını işgal ettirmeyecek. Mesele bu kadar basit. Bana ait yaya kaldırımını ben eğer teşhir için kullanıyorsam bu yanlış bir şey. Esnaflarında buna dikkat etmesi, saygı duyması lazım. Oysa belediyemizin yani Hüseyin Bey kardeşimizin çalışmalarını büyük şehirle iyi senkronize olmadığını görüyorum. Büyük şehirle kadar Hüseyin beye zaman zaman ulaşan uyarıların tekliflerin değerlendirdiğini düşünüyordum. Fakat büyükşehir olduktan sonra senkronizasyon da bir kopukluk olduğunu görüyorum. Belki de böyle değildir. Ben sadece bir vatandaşım. Bir devlet görevlisi değilim. Belediye başkan vekili değilim Belediye ile işte yapmıyorum ama ben senkronizeye takım oyununa çok önem veririm. Eğer takım değilseniz takım oyunu oynamıyorsanız bu takım batmayı yok olmaya müsait. İş adamlarında da öyle. Eğer ben her şeyi bilirim diye ortaya çıkarsa hiçbir şey bilmediğini ve en sonunda sıfıra oturduğu zaman anlamış olur. Takımla kadroyla bu işler olur.
FATSADAKİ ÇALIŞMALARDA PLANLAMA HATASI VAR
Ben dışardan Fatsa’ya sürekli misafir getiririm Fatsa’yı görmek isteyen veya benim zorla getirdiğim misafirlerim bana sordular. Cemal Bey, bu şehrin her tarafını neden kazdınız. Dinamit mi patladı yerin altında diye şakalar oldu. Bende inşaatçıyım, eğitimim bu. Görüyorum ki planlama hatası bu. Planlama hatasını büyük şehir yaptı diyebilirsiniz, İlçe belediyesi yaptı diyebilirsiniz ama, ben ilçemin sorumlusu olarak her tarafı kazdırmam. Derim ki planlayın şuradan şuraya kazın. Bundan maksadım ne. Kendisinin de yürüyemez halde olması kendi arabasıyla yoldan gidemeyeceği kadar sıkıntı var. Dilerim ki büyükşehir santralini daha iyi yaparlar başarmış olurlar. Niye bunu anlattım çünkü ben bir aydan fazla süre geçince Fatsa’ya gelmezsem kendimi garip hissediyorum. Çünkü rahatsız annem, babam, dostlarımız var. Ferudun ağabeyim var. Yani gittikçe değişiyor gidip te çay içecek dostumuz kalmadı. Fatsa eskisi gibi değil. Doğduğum yere zaman geçtikçe yabancılaşıyorum. Ben buraya geldiğimde Hüseyin amcanın vekaletini, vekillerini görüyorum. Zeki ile Rıfkı’yı. Bir de arkaya dönüyoruz sizi görüyorum. Ama bu normal. Ben buna normal diyorum ama biz o tanımadığımız esnafla mutlaka bir köprüden geçmiştiriz. Fatsa benim için bu anlamda çok önemli. Çünkü ben Fatsa’dan çok teknik kadro taşıyorum, iş adamlarına tavsiyelerde bulunuyorum. Yaşadığım zorlukları ve kolaylıkları bölüşüyorum.
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANINI AZERBAYCAN’A DAVET EDECEĞİM
Çok yakın zamanda resmi bir davet yapıp büyükşehir Belediye başkanımızı davet etmek istiyorum. Bunu şunun için yapıyorum. Bazı şeyler bazı ülkelerde daha iyi yapılmış, daha iyi yapılmasının süreci, yeniden benim memleketim de uzun sürmesin o projeyi tecrübeyi alalım bura da çalışalım. Azerbaycan banim için yaşamaktan keyif aldığım bir ülke. Pasaportum Türkiye Cumhuriyeti olsa da yüreği Azerbaycanlı bir adamım, çünkü dünyanın her yerinde temsil etme görevim var. Bunu gönüllü ve severek yapıyorum. Bu ülkenin insanları iş adamları Cumhurbaşkanı Türkiye’yle olan münasebetlerinde, izlerseniz göreceksiniz ki sanki kendi vatandaşları gibi davranıyorlar. Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanı İlhan Bey bir Avrupa toplantısın da Ermenistan devlet başkanının Türkiye aleyhinde konuşmasında normalde statüsünden dolayı yapmaması gereken bir şey yaptı ve Ermenistan devlet başkanının sözünü keserek Türkiye’nin devlet başkanı yok ama ben varım. “Aklını başına al” diyecek kadar sahipleniyor. Çünkü Türkiye de aynı şeyi yapıyor. Yıllardır Türkiye Ermenistan’ın kapılarını açmaz. Açmamasının nedeni de kardeşlerimin topraklarını işgal etmesidir. Bu konuda birleşmiş Milletler bize baskı yapıyor. Ermenilerle bizim bir problemimiz yoktur. Ermeniler devletinin vatandaşı olanlardır. Fakat Azerbaycan’la Türkiye’yi kötü duruma düşüren Ermenilerle bir sorunumuz vardır. Buna dikkat etmeliyiz. Türkiye’nin aleyhinde sürekli Avrupa da basında acayip şekilde aleyhimize programlar yapıyor. Senenin başında Arjantin ve Brezilya’ya gittim. Arjantin’deki polisler beni çok uyardı. “Türk olduğunu buradakiler bilmesin” dediler. Ama ben bundan rahatsız değilim dedim. Çok rahat bir şekilde herkes benim Türk olduğumu bilsin. Yani Ermenilerin beni rahatsız edeceğini düşündükleri için beni uyarıyorlar. Dedim ki biz dünyanın hiçbir yerinde korkmuyoruz. Benim ülkem atalarım yapmadı. Ben de yapmam dedim.
1915’DE SOYKIRIM OLMAMIŞTIR
1915’de soykırım filan olmamıştır düşmanla iş birliği yapan bir kabilenin yerini değiştirmiştir bu kadar basit. O yol boyunca da hastalananlar olmuştur, ölenler olmuştur. O yol boyunca Türkler de çok sürünmüştür. Abbas Türkleri de çok sürünmüştür. Bunları siz söylüyorsunuz diye biz kabul edecek değiliz. Biz dünyanın çeşitli ülkelerinde iş yapan iş adamları bu tarihlerle meşgul oluyoruz. Araştırıyoruz öğreniyoruz Türk tarih kurumu ne diyor yabancı arşivler ne diyor bunlara bakıyoruz. Mesela bugün sürgünde öldü dedikleri insanların aileleri Los Angeles’dan çıkıyor. Peki bu adam ölmüşse bu adamın torunu nasıl orda oluyor. İşte biz bunların her şeyini araştırdık öğrendik ve bulduk. Azerbaycan’ın 1992 yılının 26 şubatında Hocalı adlı bir köy vardı 86 insan yaşıyor bu köyde bunun içinde 3 aylık bebekle 83 yaşında insan var. Bir tanesini sağ bırakmamışlar. Soykırım buna derler. Bütün canlı neslini yani orada yaşayan canlıları öldürürsen buna soykırım derler. Tabi biz bunları yaşarken hiçbir zaman savaşı ve kan dökmeyi iş adamı arzu etmez çünkü biz barışta para kazanabiliriz, savaşta değil. Barış insanlara huzur getirir. Savaşta birkaç ülkede olan silah üreticisi para kazanabilir. Sonuçta iş adamı barışı seven, eleştiriye açık olan, teklif verebilen bir modda olması lazım. Neden ben Azerbaycan, Türkiye ve Fatsa’ya bunları bağlayabildim, neden bunları anlatmaya çalıştım. Şunun için. Birincisi doğduğum ,büyüdüğüm şehrin beni iş adamı hürriyetine ulaştıran bu şehre benim çok borcum var. Bu borç manevidir. Bu borcum için ben belediye başkanımın çalışmalarını, büyük şehrin çalışmalarını niye dikkate aldım. Onlara bir defa teşekkür borcumuz varsa geciktirmeden teşekkürümüzü iletelim. Bir eleştiriden kastımız destek ise o görevimizi de yapalım. Çünkü insanların genellikle eleştiri tarafı çok yapılır fakat tebrik ve teşekkür tarafları biraz ihmal edilmiş bir toplumuz ama biz onu da yüksek sesle söyleyebilecek kadar medeni cesareti yüksek insanlarız yaptıkları tüm hizmetler yapmaya çalıştıkları tüm hizmetler için minnettarız teşekkür ederiz. Ama yapılamayanlar içinde bir eleştiri destek mahiyetinde ki eleştiriyi getirmişsek biz de onlardan teşekkür bekleriz.
HER SEYEHAT DÖNÜŞÜMDE FATSA GÜNEŞ GAZETESİNİ OKURUM
Ben her seyahatten döndüğümde masamın üzerinde hep Fatsa Güneş Gazetesi olur ve tarihe göre sıralarlar gazeteleri. Ben gazeteyi okurken ilk başyazıdan başlarım. Çünkü başyazı gazetenin özetidir. Gazetenin özetinin ben başyazıda buluyorum. Başyazının içindeki birinci paragraf bana gazetenin ilk paragraflarını anlatıyor. Ben başyazıyı okumadan gazetenin 2.sayfasına geçmem. Sayfaları çeviririm ve gazetenin köşe yazarı Ahmet’i görürüm onunda yazdıklarını okurum gerçekten şakacı ve çok iyi bir köşe yazarıdır ona da çok teşekkürlerimi sunarım. Peki yazara yazdıklarını anlat desek anlatamaz çünkü onunda yazma kalemi çok iyi ona da teşekkür etmek isterim eline sağlık derim çünkü bazı insanlar yazmayı beceremezler onun için bu gazete aslında çok önemli bir aktüel miras bu gazetenin kurucusu bizim amcamız değerli insan bizim çocukluğumuzun ve gençliğimizin önemli idollerinden olan Hikmet amcam. Rahmetle minnetle anıyorum. Neden biliyor musunuz? Siz onun oğlu olduğunuz için değil, böyle bir sistemi kurup devam ettirebildiği için. Çünkü onun döneminde internet teknolojisi yoktu ama o yine de o zorluklara karşı gazetecilik yapmaya devam etmiş ve günümüze kadar getirmeyi başarmıştır. O yüzden bizim her zaman büyüklerimize teşekkür ve rahmetle anma borcumuz vardır. Fatsa’ya hizmetleri vardır. Fatsa’ya örnekler bırakmışlardır. Biz bu örnekleri bugün yaşatmakta zorlanıyorsak onlar bize iyi anlatamadıklarından değil bizim bazı eksikliklerimizden kaynaklanıyor. O günün şartlarıyla onlar her şeyi yaptılar ve başardılar. Sizleri özlüyorum Fatsa’yı özlüyorum ve hepinize teşekkür ediyorum.